Saldırılar kardeşliğimize yöneliktir

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Şanlıurfa’da sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle yemekte bir araya geldi. Davutoğlu, burada yaptığı konuşmada, Şanlıurfa'ya her gelişinde şehrin atmosferinden, manevi ikliminden feyz alarak döndüklerini söyledi.


Her seferinde güçlendiklerini, anlayışlarının, ferasetlerinin yeni boyutlar kazandığını hissettiklerini belirten Davutoğlu, "Öyle mekanlar vardır ki o mekanlar size hayatın gerçeğini, anlamını ve hayat ötesinin bütün boyutlarıyla idrak edilmesini sunar ve onu zihninize, gönlünüze yerleştirir. Şanlıurfa böyle bir diyardır" diye konuştu.

Davutoğlu, bir ülkenin Şanlıurfa gibi şehrinin bulunmasının, tarihin derinliğine giden kültürel bir mirasa sahip olması anlamı taşıdığını, bu mekanların doğru anlaşılmasının da o ülkenin birliğinin, aidiyetinin pekişmesi anlamına geldiğini vurguladı.

Herkesin ülkenin bu manevi ikliminden ve özellikle Şanlıurfa'nın irfanından istifade etmesi gerektiğini dile getiren Davutoğlu, bugün yoğun bir programı olduğunu ve 4 ayrı mekanda çok önemli ziyaretlerde bulunduğunu anlattı.

Davutoğlu, Şanlıurfa'nın Türkiye'nin o derin birikimini yansıtan güzel şehir olmasının yanında, şehrin sivil toplum kuruluşlarının bir araya geldiğinde hem ülkenin hem de ortak coğrafyanın bütün birikiminin yansıdığının görüleceğini bildirdi.

Başbakan Davutoğlu, "Dolayısıyla Şanlıurfa'da sivil toplum kuruluşlarıyla buluşmak ortak bir ruhun, ortak bir vicdanın, ortak bir akidenin, ortak bir kaderin buluşması demektir" ifadesini kullandı.

“HEDEFLERİ BİRLİĞİMİZİ YOK ETMEKTİ”

Son ziyaretinin çok hüzünlü bir vesileyle gerçekleştiğini anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"20 Temmuz'da, Suruç'ta bir terör saldırısında arkasında güzel dinimizin merhametini, şefkatini kirletmek dışında hiçbir meziyeti olmayan DEAŞ diye bir terör örgütünün olduğu bir terör saldırısıyla sarsıldık. 32 vatandaşımız hayatını kaybetti. Hemen sonrasında Şanlıurfa'daydım, yaralıları ziyaret ettim. Terör saldırısıyla ilgili teferruatlı bilgi aldım. Hemen aynı gün Adıyaman'a geçtim ve bu sefer 30 yıldır bu memleketin evlatlarına zulümden, terörden ve kandan başka hiçbir şey kazandırmamış olan ve hep bunlardan beslenen başka bir terör örgütünün, PKK'nın saldırısında şehit olmuş askerimizin cenaze törenine katıldım. Suruç saldırısıyla hem çok büyük bir ızdırabı yaşadık ama aynı zamanda da bir alarmı hep beraber hissetmeye başlamıştık. Birden Şanlıurfa'da ve bu şehirlerimizde arka arkaya gelen saldırılarla ciddi bir tehlikenin kapımıza geldiğini derinden hepimiz hissettik."

Davutoğlu, Suruç'taki saldırıdan sonra bölücü terör örgütünün başlattığı saldırıyla DHKP-C'nin Suruç'taki bir vatandaşın cenazesini bahane ederek, İstanbul sokaklarında, Dersaadet'in, irfanın şehrinde ellerinde silah, yüzlerinde maskeyle gösteri yapma cüretine girdiğini gördüklerini anlattı.

Bir gün sonra yine Ceylanpınar'da, iki polisin uyurken şehit edildiğini, DAEŞ'in Kilis'te Dağ Karakolunda askere saldırdığını anımsatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bakınız, 20 Temmuz'dan 23 Temmuz'a kadar sanki bir el düğmeye bastı ve birbiriyle bazen ihtilaflı gibi görünen ama perde gerisinde aslında aynı hedefe matuf olarak çaba sarfeden DEAŞ, PKK ve DHKP-C harekete geçti. Hedefleri neydi biliyor musunuz? Hedefleri tam da Şanlıurfa'nın temsil ettiği neyse onu yok etmekti. Bu masada, bu salonda Türk var, Kürt var, Arap var, her bölgeden kardeşimiz, vatandaşımız var. Şanlıurfa Hazreti İbrahim'den bu yana tevhidin diyarıdır. Tevhit, hem kelime-i tevhid anlamında imandır hem de Müslümanların o tevhid etrafında birleşmesi anlamında vahdet demektir. Bu saldırıların hepsi vahdetimize, birliğimize dönük saldırılardır."

“DAEŞ, İSLAMA EN BÜYÜK ZARARI VEREN ÖRGÜTLERDEN”

DAEŞ'in, işlediği cani cinayetlerle İslam'a en büyük zararı veren örgütlerden olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:

"DEAŞ terör örgütünün herhangi bir yerde Müslümanları hedef edinen örgütlere, yapılara karşı harekete geçtiğini görmediniz, hep Müslüman katlettiler ve istediler ki şu veya bu görüşe, inanca, yoruma tabi olmayan diğer Müslümanların tümden neredeyse katli vaciptir noktasında, Suriye'de büyük katliamlara sebep verecek bir zihniyeti hayata geçirdiler. Tam da Şanlıurfa'nın savunduğu zihniyetin karşısındaki bir zihniyet bu. Aynı şekilde bölücü terör örgütü PKK da bu sefer ülkemizin vahdetini, milletimizin birliğini, beraberliğini, en çok da Şanlıurfa'da görünen o ulvi kardeşliği hedef edindi. İkisi de Şanlıurfa'yı seçtiler. Birisi Suruç'ta, birisi Ceylanpınar'da. Çünkü biliyorlardı ki eğer buradaki birlik ve beraberlik yok edilirse bu sembol şehrin Türkleri, Kürtleri, Arapları arasına nifak sokulabilirse Türkiye aynen Suriye gibi kardeş kavgası girdabının içine sokulabilir. Çünkü biliyorlardı ki eğer Şanlıurfa'nın bugün bu salonu dolduran sivil toplum kuruluşlarının omuz omuza verdiği her masada, her etnik kökenden kardeşimizin omuz omuza verdiği ruh yok edilirse Türkiye girdaba sokulur. Bu bilinçle hareket ettiler."

Davutoğlu, Ceylanpınarlılara şehit edilen iki polis için "size hiç zarar verdiler mi" diye sorduğunu "hayır" yanıtını aldığını, "Okan'a ve Feyyaz'a hakkınızı helal eder misiniz" sorusu üzerine de meydanın "evet" diye haykırdığını, "onlar bizim kardeşimiz" dediğini anlatan Davutoğlu, şehit edilen polislerin manen Şanlıurfalı olduklarını, çünkü Şanlıurfa neyi ifade ediyorsa onu savundukları için şehit edildiklerini söyledi.

Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bugün içinde yaptığım ziyaretlerle aslında 20 Temmuz ile 23 Temmuz arasında Türkiye'ye, uhuvvetimize, kardeşliğimize karşı harekete geçen bütün odaklara mesaj vermek istedim. Ayrıca bu ziyaretlerle Şanlıurfa'nın ruhunu, vicdanını temsil eden bütün kardeşlerimize de bir güç vermek istedim. Sabah önce dağ karakolunda Kilis'te, şehidimiz Yalçın Nane'nin şehit edildiği mekanı ziyaret ederek Suriye sınırına sıfır noktasında askerlerimizle sohbet ettim. Yüzlerinde, her birinde Yalçın şehidimizin adı anıldığında nasıl bir hüzün dolduğunu gördüm. Silah arkadaşları. Sonra onun hamile eşini ziyaret ettim. Bir kaç gün içinde bir yetim evladımız olacak. O yiğit kardeşimize, gözünde bir şehit hanımı olmanın onuru dışında hiçbir şey görmediğim o yiğit kız kardeşimiz bir iki gün içinde evlat sahibi olduğunda buradan söylüyorum o evlat artık bütün bir milletin ortak evladıdır. Hepimiz ondan sorumluyuz."

Hazreti Peygamberin yetimlerden bahsederken, insanın kendi evladından daha yakın olduğunu hissettirdiğini anlatan Davutoğlu, "İşte DEAŞ ve PKK, DHKP-C ve dahi bütün terör örgütleri bu toprakların çocuklarını yetim bırakmak için harekete geçtiler" ifadesini kullandı.

Ceylanpınar'daki şehit aileleri ile son 3 haftadaki bütün şehit ailelerini aradıklarında, bir nefret sedası duymadığını, görmediğini söyleyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Bütün bir milletime buradan seslenmek istiyorum. Bu seslenişin en doğru mekanı Şanlıurfa. Şanlıurfa Hazreti İbrahim'in tevhid diyarıdır. Biz hepimiz milleti İbrahimiz. Aramıza fitne sokmak isteyenlere, aramıza 'sen şucusun', 'sen şu boydansın', 'sen bucusun', 'sen şu aşirettensin, kökendensin' diyenlere ayağa kalkıp, 'biz milleti İbrahimiz' demenin vakti gelmiştir, arkadaşlar. Şanlıurfa bize bunu söyler. Bu toprakların ruhu, maneviyatı bize bunu söyler. Şanlıurfa Halil İbrahim sofrasının diyarıdır. Halil İbrahim'in sofrası herkesin ortak olarak nimetten istifade ettiği, hiç kimsenin dışlanmadığı sofradır. Maddi sofra anlamında değil, manevi sofra anlamında da hepimizin kardeşliğine işaret eder."

Başbakan Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak, vatandaşların oyları ve destekleriyle ağır sorumluluk hissedenler olarak, son günlerde gerçekleşen olaylardan sonra, Türkiye'nin kollektif bir saldırıyla karşı karşıya olduğunu anladıklarını söyledi.

23 Temmuz'da, başkanlık ettiği güvenlik toplantısında açık ve net bir talimat verdiklerini dile getiren Davutoğlu, "Şanlıurfa'daki bu vahdet, birlik bilincini korumak için buna kim tehdit teşkil ediyorsa. Kim bu kardeşliği hedef edinip bu milleti aynen Suriye'de ya da Irak'ta olduğu gibi kardeş kavgasına yöneltecekse bulacaksınız ve onlara gereken dersi vereceksiniz. Kim bu ülkenin evlatlarından her hangi birinin kılına dokunmuş ise ister DEAŞ'ın sınırda ve Suruç'ta vatandaşlarımızı ve askeri öldürmesi gibi, ister PKK'nın Ceylanpınar'da, Adıyaman'da, Diyarbakır'da trafik kazasına yardıma koşan Tansu polisimizi öldürmesi gibi dokunursa, siz onların merkezlerine dokunacaksınız. Şimdi aradan geçen 2-3 hafta içinde bütün milletimiz görüyor. Her yerden, milletimizin doğuda, batıda, kuzeyde güneyde, büyük bir tebrik ve destek mesajları geliyor" diye konuştu.

Davutoğlu, DAEŞ, PKK ve DHKP-C'nin, Türkiye'de şehit cenazeleri kaldırmak için hep birlikte harekete geçtiğini anlatarak, "Ve eminim doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde, millet de 'devlet nerede' diye sordu. Biz de 23 Temmuz'u 24 Temmuz'a bağlayan gece, DEAŞ'a yaptığımız operasyonla, 24 Temmuz'u 25 Temmuz'a bağlayan gece PKK'ya yaptığımız sınır ötesi operasyonlarla hala devam eden ve bütün şehirlerimizde her 3 örgüte yaptığımız operasyonlarla biz de şunu söyledik; biz buradayız, biz burada olacağız, kıyamete kadar da buradayız" ifadelerini kullandı.

 "DEAŞ denen örgüt daha dün çıktı, PKK denen örgüt 30-40 yıllık" diyen Başbakan Davutoğlu, "Bu toprakların ruhu olan Hazreti İbrahim'in tevhid bilinci asırları, bin yılları aşar. Bu vahdet bilinci bu topraklarda yer ettikçe, iliklerimize, ruhumuza sindikçe bütün bu şer odakları bilsinler ki son nefesimize kadar onlarla mücadele edeceğiz. Bir an dahi tereddüt etmeyeceğiz. Bir an dahi herhangi bir şekilde bunların tuzakları karşısında geri adım atmayacağız. Sabırla son yıllarda istismar edilen Çözüm Süreci'nin olumlu bir netice üretmesini bekledik sabırla" açıklamasında bulundu.

“ÇÖZÜM SÜRECİ’Nİ KARDEŞLİK BİLİNCİYLE BAŞLATTIK”

Çözüm Süreci'ni kardeşlik bilinciyle başlattıklarını dile getiren Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"12 Eylül'ün baskıcı rejiminin yaptığı yanlış uygulamaları unutturmak için yaptık. Herkesin konuştuğu, ana sütü gibi helal ana dilini istediği gibi konuşsun diye yaptık. OHAL kalksın, yollar, yaylalar, mezralar açılsın, her yer şenlensin diye yaptık. Ülke üzerindeki baskıcı yasakların kalkması için yaptık. Kardeşi kardeşle buluşturmak için yaptık ve sizler şahitsiniz, 2002'den itibaren Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı aldığı andan itibaren 3 Kasım seçimlerinden itibaren o günden bugüne hep bunun için çaba sarfettik. Ne büyük değişiklikler geçirdiğimize, ne olumlu adımlar atıldığına cümle alem şahittir."

Davutoğlu, birilerinin hep "acaba bünyeyi zayıf düşürebilir miyiz" diye çaba içine girdiğine dikkati çekerek, "Dillerinde 'barış' derken, ellerinde kaleşnikofu, zihinlerindeki terör kültürünü yok etmeden ve onları gizleyerek Türkiye'de bir kardeş kavgasının önünü açmak istediler ve son derece de pişkince. Bakınız şimdi Demirtaş'ın Brüksel'de verdiği mesajlara ya da sürekli dilinden barışı düşürmeyip 'çatışmasızlığa dönelim' diye günlerdir söyledikleri sözlere. Bu nasıl bir pişkinliktir" şeklinde konuştu.

Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Şu iddiaya da bakınız, 'AK Parti, erken seçime gitmek için bu Çözüm Süreci'ni bitirdi'. Akıl, vicdan sahibi bütün vatandaşlarıma sesleniyorum; 'Allah aşkına Ceylanpınar'da 2 polisimizi AK Parti mi şehit etti? Adıyaman'da askerimize tuzağı AK Parti mi kurdu? Diyarbakır'da ihbar edip trafik kazası var diye, oradaki Diyarbakırlı kardeşine yardım için koşan Tansu polisi yolda tuzağa düşürüp AK Parti mi öldürdü? Hep kendileri cinayeti işleyecekler, kendileri bütün bu şiddetin parçası olacaklar, bize meydan okuyacaklar, millete meydan okuyacaklar, sonra da dönüp yurt dışındaki temsilcileriyle birlikte arkalarındaki odaklarla birlikte okları Cumhurbaşkanımıza, bana, hükümete, AK Parti'ye yöneltecekler.

7 Haziran seçimlerinden bu yana KCK'nın PKK'nın yurt dışındaki temsilcilerinin yaptığı açıklamalara bakın; 9 Temmuz'da ben Cumhurbaşkanımızdan görevi aldığımdan bir gün sonra halk savaşı ilan ettiler, Demirtaş'la görüştüğümüz gün dahi 'Silahlanın' diye çağrı yaptılar. Suruç olayından bir gün önce ayaklanma çağrısı yaptılar. Zannediyorlar ki, onlar bütün bu çağrıları yaparken biz bunlara gözümüzü kapatacağız ve sessiz kalacağız.

Bizim anladığımız siyaset medeniyet kültürü dört ortak şeyden geçer. Bir ortak kültürel aidiyet, hepimiz ortak bir kültürel aidiyetten geliyoruz. Bazıları bunu tek tipleştiriyorlar, bunun değişik renklerini görmek istemiyorlar bazıları da ayrıştırıyorlar. 12 Eylül tek tipleştirirken, PKK bölücü terör örgütü ayrıştırmaya ve sonra da Kürtleri Türklerden Araplardan ayırıp ayrıca tek tipleştirmeye çalışıyorlar, et tırnaktan ayrılır mı? Eti tırnaktan yedi düvel ayıramamış. Biz hep beraber Şanlıurfa'da ezan susmasın diye Türk'ü, Kürt'ü Arap'ı hep beraber ayağa kalkmışız da ordumuz yokken, Birinci Dünya Savaşı'nda cephelerimiz düşmüşken, Sevr Anlaşmasıyla vatanımızın her bir köşesi parçalanma tehdidi altına girmişken, Şanlıurfa Hazreti İbrahim'in mirasını korumak Ezanı Muhammedi'yi korumak için ayağa kalkmış ve müstevlileri bir şehir olarak tek başına sürmüşse, aynı işi Gaziantep yapmışsa, Allah aşkına bugün arkasında güçlü bir demokrasi, elinde dünyanın en kudretli orduları olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunlara pes eder mi bunlara meydanı bırakır mı?"

Davutoğlu, bu ülkenin tek bir santimetrekaresini terk etmek niyetinde olmadıklarını vurgulayarak, "Hiç birine, 78 milyonun tek bir unsurunu terk etmek, ya da onların merhametine bırakmak niyetinde de değiliz" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde 2005'ten itibaren Çözüm Süreci ilan ettiğini ve süreçte güçlü bir irade ortaya koyduklarını ifade eden Davutoğlu, ret politikalarına, baskıya ve her türlü demokratik uygulamaya karşı hep beraber ayağa kalktıklarını söyledi.

Davutoğlu, Ceylanpınar Belediye Başkanı Menderes Atilla'nın, kendisine, 1960'lı yıllarda Menderes ismi yasak olduğu için nufüs cüzdanını 6-7 yıl sonra aldığını söylediğini aktardı. O yıllardan bu yıllara çok mesafeler katedildiğini ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunların hepsi gerçekleşmişken ve Türkiye'de örnek bir demokrasi insan hak ve özgürlüklerini teminat altına alan, işkenceye son veren, DGM'leri, OHAL'i, her türlü yasağı kaldıran bir dönem başlamışken bunlar bu dönemin taçlanmasını sağlayacak bir dönemin taçlanmasını sağlayacak bir dönemi,  bir süreci nihayete götürmektense şöyle hesap ettiler. Yeni bir fırsat doğdu. Neydi fırsat? 'Suriye'de DEAŞ diye bir cani örgüt çıktı ona karşı bir mücadeleye girdik düşüncesiyle uluslararası meşruiyet kazandık, ayrıca Türkiye içinde de bir çok illegal yapılanmaları gerçekleştirdik, işte tam vaktidir bu illegal yapılar üzerinden Türkiye'yi zayıf düşürelim ve belli bölgeleri kanton ilanıydı vesaire ve Suriye benzeri yapıları yavaş yavaş yerleştirelim.' Açık söylemek lazım. Herkes, zihnindekini açık konuşsun. Demirtaş'a söylüyorum, bu fikirler serdedilirken, ayaklanma çağrıları yapılırken, Kobani olayları bahane edilerek 6-7-8 Ekim'de bütün şehirlerimiz, bir ateş görüntüsü içine sokulurken neredeydiler, niye 'Çatışmasızlık' demediler? iki polisimiz şehit edildiği gün çıkıp deselerdi ki dönüp o terör baronlarına ve kullandığı tabirle söylüyorum o terör gladyosuna 'Yapmayın bu terörü' deme cesaretini göstermeyenler şimdi çatışmasızlıktan ve bize meydan okumaktan bahsediyorlar. Şimdi yavaş yavaş 'Elleri tetikten çeksin PKK' diyor. Geç oldu ama şimdilik doğru bir çağrı."

Bu çağrının ardından kamu düzenini, milletin huzurunu bozan her şeye karşı olduklarını söylemeleri gerektiğini de belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bu çağrıyı yaptıktan sonra şunu da yapması lazım, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bütün vilayetlerin etrafında vatandaşların zorla götürüldüğü bir takım haraç alma yerleri, şehirlerde milis adı altında şehirlerimizi terörize eden yapılar, bazı dağlarda vatandaşları zorla götürüp işkence yaptıkları, bunlar duyum değil, Karayazı ilçe başkanımızı seçimlerden hemen önce dağa kaldırıp işkence yapmak istediler. O zaman hadlerini bildirecektik ama o zamanda diyeceklerdi ki 'Seçimlere şiddet bulaştırdılar.' Bunların hepsine karşı olduklarını, kamu düzenini bozan, milletin huzurunu bozan her şeye karşı olduklarını söylemeleri lazım. Yetmez. Bütün silahlı unsurların Türkiye dışına çıkmasını söylemeleri lazım. Silahları bırakmalarını söylemeleri lazım. Dillerinde barış, Ankara'da, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekilliği yaparak demokratik siyaset yaptıklarını iddia edecekler, sonra da dağlarda şehir kenarlarındaki silahlı grupların mevcudiyetini sanki doğalmış gibi konuşacaklar ve diyecekler ki 'Gelin müzakere edelim.' İşte buradan söylüyorum, Türkiye'de müzakerenin yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Orada her şey müzakere edilir. Onun dışında da kamu düzeni söz konusu olduğunda kimseyle hiç bir şey müzakere etmeyiz."

Kamu düzeninin ihdas edileceğini dile getiren Davutoğlu, "Bütün bu çeteler, bütün bu terör odakları ellerindeki silahları bırakacaklar, Türkiye topraklarını terk edecekler. Kamu düzenini bozan kim olursa olsun ister DEAŞ terör örgütü ister PKK terör örgütü ister DHKP-C ister başka isimlerle çıkacak muhtemel örgütlerin hepsine karşı tutumumuz aynıdır" diye konuştu.

Davutoğlu, bütün bölge valilerini ve bazı önemli büyükşehir valilerini geçen hafta Ankara'da bir araya getirdiğini anımsatarak, hepsine açık ve net bir şekilde talimat verdiğini söyledi.

Bundan sonra demokratik hukuk devleti kuralları içinde insan hak ve özgürlüklerine riayet ederek kamu düzenini bozan kim olursa olsun onlara karşı her türlü tedbiri almanın valilerin öncelikli görevi olduğunu vurgulayan Davutoğlu, tüm valilerin bu görevi yerine getireceklerini kaydetti.

Davutoğlu, nerede, hangi ilde, ilçede, mezrada, dağda olursa olsun tüm vatandaşların baskı altında olmadan onurlu vatandaşlar olarak başı dik hür bir şekilde dolaşmasını istediğinin altını çizdi. Davutoğlu, sivil toplum kuruluşlarından çetelere karşı hep beraber omuz omuza verilmesini, kardeşliği, bağları güçlendirecek faaliyetleri yoğunlaştırmalarını istedi.

Davutoğlu, Çözüm Süreci ve ondan önceki Milli Birlik ve Kardeşlik projesinin esası demokratikleşmeyi, özgürlükleri, herkesin hangi etnik ve mezhepten olursa olsun eşit vatandaşlar ve en önemlisi de eşit insanlar olduğu gerçeğinin bütün toplum kesimlerine yaymaları gerektiğini söyledi.

Kimsenin, "Türklerin partisiyim Türkleri temsil ediyorum, Kürtlerin partisiyim Kürtleri sadece ben temsil ediyorum" deme hakkı bulunmadığını söyleyen  Davutoğlu, her vatandaşın kendi iradesiyle istediği partiye oy verdiğini söyledi. Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:

"(Şu bölge bana ait bir bölgedir, burada bu şehirde ya da şu ilçede benim dışımda kimseye hayat hakkı yoktur) denirse biz de deriz ki 'Türkiye'nin her santimetre karesi her bir vatandaşımızın hak sahibi olduğu toprak parçasıdır'. Bir Kürt'ün Hakkari'de ne kadar hakkı varsa Edirne'de ve İstanbul'da o kadar hakkı vardır. Ceylanpınarlı bir Arap'ın ya da Kürt'ün Ceylanpınar'da ne kadar hakkı varsa benim doğduğum Konya'nın Taşkent ilçesinde o kadar hakkı vardır. Aynı şekilde Toroslarda doğan bir yörük Türkmen çocuğunun aynı şekilde Hakkari'de hakkı vardır."

Davutoğlu, Hakkari Yüksekova'ya havaalanı açılışı için uçakla ilk indiğinde o dağlarla Konya'nın dağları arasında bir fark görmediğini belirterek, "Konya'nın Torosların dağlarına aşık olduğum gibi Hakkari'nin dağlarına da aşığım. Nasıl Toroslar özgürce herkesin yaylası olmuşsa Cudi Dağı da olmalı, Gabar da Tendürek de Ağrı da olmalı. Nasıl herkes Toroslara, Kaçkar'a, Ilgaz'a çıkabiliyorsa oranın havasını teneffüs edip Rabbine hamdü senada bulunabiliyorsa yine herkesin Tendürek'e Ağrı'ya Cudi'ye çıkabilmesi lazım" diye konuştu.

"BUNLARIN MESELESİ HAK VE ÖZGÜRLÜKLER MESELESİ DEĞİL"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, meselenin hak ve özgürlük olmadığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Arkalarındaki ağa babalarıyla bu millete kan kusturmak istiyorlar. Hak ve özgürlük söz konusu olduğunda her şeyi konuşmaya hazırız. İşte Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde her kesimden çok geniş katılımlı bir tablo oluştu. Biz o tablonun gereği olarak bir taraftan hükümet kurma çalışmaları yürütüyoruz. Gelin orada konuşalım. Silahlar konuşacağına fikirler konuşsun orada. Selam alıp selam verelim. Orada hep beraber ülkenin bütün meselelerini konuşalım ama orada konuşmadığınız meseleleri veya orada konuşmadığınız yöntemlerle bazı meseleleri farklı yerlerde konuşmaya kalkarsanız buna izin vermeyiz. Mesajımız budur. Biz kardeşliğimizi teyit etmek için buradayız."

Dağ karakolunda silah arkadaşlarının şehit Yalçın Nane için gözyaşı döktüğünü anlatan Davutoğlu, onun Kürt mü Türk mü olduğunu kimsenin sormadığını belirtti.

Davutoğlu, Ceylanpınar'da ilçenin bütün sokaklarını, iki kilometreye yakın yolu özellikle hakla kucaklaşarak gezdiğini aktardı. Davutoğlu, Ceylanpınar'da  terör örgütü PKK üyelerince evlerinde uyudukları sırada şehit edilen polis memurları Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar'ı  tanıyanlarla karşılaştığını, bu kişilerde amcasının oğlunu kaybetmiş hissini gördüğünü söyledi.

Davutoğlu, haber vermemelerine rağmen binlerce Ceylanpınarlının meydanda toplanarak "Biz kardeşiz, kardeş kalacağız" diye seslendiğini anlattı.

“VATANDAŞLARIMIZI TEHDİT EDEN BÜÜN YAPILARI TASFİYE EDECEKLER”

Davutoğlu, terör örgütü PKK'ya verilen mesajların ardından, şimdi tam vakti olduğuna işaret ederek, "Madem ki bütün bu süreçten ders aldılar, PKK'ya, 'Silahlarınızın tetiklerinden elinizi çekin' diyorlar ve çatışmasızlığı teklif ediyorlar, tamam, hep beraber resmi tamamlayalım. Şehirlerimizin etrafındaki ve içindeki, vatandaşlarımızı tehdit eden bütün yapıları da tasfiye edecekler. Hiçbir esnafımız, daha bıyığı yeni terlemiş ve aldatılmış bir genç tarafından, 'Sen dağdan bekleniyorsun. Sana şu kadar ceza kesildi' diye eline bir kağıt verildiği bir olayı yaşamasın" diye konuştu.

Vatandaşın, esnafın ve tüccarın kepenkleri indirme baskısı altında kalmamasını isteyen Davutoğlu, şunları söyledi:

"Menderes Bey'e, Ceylanpınar'da 1.5 yıl içinde dört kez suikast yaptılar. Suçu ne Menderes Bey'in? Çünkü, Ceylanpınar Belediye Başkanlığını aldı. İsterler ki baskıyla bütün belediye başkanlıkları onlara ait olsun. Bütün, her türlü faaliyeti onlar yapsın. Baskıyı ve cürmü işlesinler. İşte şimdi vaktidir. Bütün bunlara karşı olduklarını ve en önemlisi de bir ülkede halkın huzuru için çalışan ve her an hesap verme konumunda olan, yaptığı bir yanlış olursa, hesap veren demokratik sistem içerisinde, güvenlik güçleri dışında hiçbir silahlı grubun mevcudiyeti, demokratik bir ülkede kabul edilmez."

 "TÜRKİYE'Yİ ŞİKAYET EDECEĞİNE, TÜRKİYE'YE GELİP BUNUN HESABINI VERSİN"

Konuşmasında HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Brüksel ziyaretine değinen Başbakan Davutoğlu, şu ifadelere yer verdi:

"Demirtaş, Brüksel'de demokrasi arıyorsa Brüksel'de şöyle bir baksın etrafına. Brüksel'in dağlarına çıksın bakalım, Belçika'da terör yapan, bir takım çeteler, Belçika'nın dağlarında mı? Sonra oradan Almanya'ya, Fransa'ya gitsin. Tek tek o ülkeleri gezsin. Hangisinde bir terör örgütü dağlarda, halka baskı yapıyor. Hangisinde, 'şehir yapılanmaları' gibi laflar adı altında bir takım çeteler, bir sürü harflerle üretilen çeteler, halkı baskı altında tutuyor? Bütün Avrupa ülkelerini gezdi. Oraya gidip, Türkiye'yi şikayet edeceğine, Türkiye'ye gelip bunun hesabını versin. Ve çıksın desin ki, 'Ben demokratik bir partinin barışçıl düşüncelere sahip bir genel başkanı olarak bu ülkenin yaylalarında, topraklarında, sokaklarında illegal hiçbir yapılanmanın olmaması gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir silahlı grubun olmaması gerektiğini düşünüyorum.' 7 Haziran akşamı küstahça, bir seçim zaferi sarhoşluğu içinde, 'yüzde 13 zafer...' Bizim yüzde 41 öyle görünmüyor. Kalaşnikoflarla sokağa çıkıp, seçim zaferi kutlanan herhangi bir Avrupa ülkesi var mı? Ama onların niyeti bizi Avrupa ülkeleri standardında bir özgürlüğe yöneltmek değil. Suriye'de, Irak'ta olduğu gibi, kardeş kavgasına yöneltmek. İşte biz de sesleniyoruz. Kardeş kavgasına Türkiye'yi sokmak isteyenlere karşı en iyi cevabı sivil toplum kuruluşu örgütleri verir. Sizden beklediğimiz budur."

" 'BUGÜN BİRLİK GÜNÜDÜR' DİYE ÇAĞRIDA BULUNMANIZI İSTİRHAM EDİYORUM"

İlim adamlarından da beklentisi konusunda görüşünü aktaran Davutoğlu, "Emin olun, müstevliler Şanlıurfa'yı işgal ettiğinde, Fransız askeri, o zaman nasıl başınızı kaldırdıysanız, ey ilim ehli, nasıl işgal altında bir ülkede Gaziantep'te, Kahramanmaraş'ta, Şanlıurfa'da, al bayrağı indirilen bir yerde, Cuma namazı için gelen cemaate, 'Birliğinizi beraberliğinizi koruyun' diye çağrıda bulunduysanız, şimdi de aynı şekilde, doğulu ve batılı bütün ilim adamlarımızdan, bütün din adamlarımızdan aynı yüreklilik içinde, 'Bugün birlik günüdür' diye çağrıda bulunmanızı istirham ediyorum" ifadelerini kullandı.

" 'BİZ ARTIK HUZUR İSTİYORUZ' DİYE SESİNİZİ YÜKSELTMENİZİ BEKLİYORUZ"

İş adamlarına da seslenen Davutoğlu, son yıllarda Çözüm Süreci'nin sağladığı ortam içerisinde büyük yatırımların yapıldığını, ticari canlanmanın söz konusu olduğunu belirtti. 

Davutoğlu, son 12 yıllık AK Parti iktidarı döneminde Doğu'da, Güneydoğu'da çift yolla birbirine bağlanmamış şehir kalmadığını, 3-4 ambulans bulunan illerde şimdi 30-40 ambulansın olduğunu ifade etti.

İş adamları teşkilatlarından  "Biz artık huzur istiyoruz" diyerek seslerini yükseltmelerini isteyen Davutoğlu, insan hakları örgütlerinden de "Bütün Türkiye'de, herkesin yaşama hakkının, her şeyden daha kutsal olduğunu ve yaşama hakkını tehdit eden hangi örgüt olursa olsun, hepsine kaşı aynı ölçüde mücadele edeceğiz" demelerini beklediklerini dile getirdi.

Davutoğlu, her haneden, her evden 'kardeşlik' sesinin yükselmesini talep ettiklerini, sivil toplum örgütlerinin buna öncülük etmesi gerektiğinin altını çizdi. Davutoğlu, "Aramızda selamı yaygınlaştırmalıyız. Aramızda kardeşliği pekiştirmeliyiz. Ortak vatandaşlık hukukunun gereği olarak herkesin onurlu bir hayat sürmesi için ne problem varsa, bunları çözmek üzere omuz omuza çalışmalıyız. Ama birileri bizi tehdit ettiğinde de aynı omuz omuza durmalıyız. Cesaret gerekir. Sizden ve ülkemizdeki bütün sivil toplum kuruluşlarından bekliyoruz" diye konuştu. 

Başbakanlık Çankaya Köşkü'nde bir süre önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge illerinden gelen sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle yaptığı toplantıya değinen Davutoğlu, bazı konuşmaların kamuoyu tarafından bilinmesi isteğini dile getirdi.

Söz konusu toplantıda, "Söyleyin, ne istiyorsunuz? Ben hepiniz Başbakanıyım. Bize karşıysanız da söyleyin. Hangi görüşe sahip olursanız da söyleyin" dediğini anlatan Davutoğlu, bazı eleştiriler getirildiğini, bunları dinlediğini ve cevap verdiğini aktardı. Davutoğlu, şöyle dedi:

"Tek şunu sordum. Acaba bu açık yüreklilikle ve bu özgürlükle Diyarbakır, Van veya bazı yerlerde, büyükşehir belediyelerinin yapacağı toplantılarda konuşabilir misiniz? Devleti eleştirmek konusunda sahip olduğunuz bu özgürlüğe, örgütü eleştirmek konusunda sahip misiniz? Devleti eleştiriyorsunuz güzel, hem de Çankaya'da yaptığımız toplantıdaydı, devletin kalbindesiniz ve ben size diyorum ki, 'Ne söylerseniz söyleyin, buradan çıktığınızda kimse size tek bir soru sormayacak. Bunun teminatı benim. İstediğiniz eleştiriyi yapın, bizde bir hata varsa söyleyin.' Ve siz bundan emin olduğunuz için rahat konuşuyorsunuz. Ama, acaba Diyarbakır'da, Van'da, Mardin'de herhangi bir başka toplantıda, bu rahatlık içinde, fikirlerinizi beyan edebiliyor musunuz? Çünkü şunu düşünüyorsunuz, 'Çıkarsam ve bu dediklerim duyulursa, örgüte karşı birileri beni hesaba çeker, tehdit alırım, çocuğum kaçırılır' bir şey içerisindesiniz."

Davutoğlu, Türkiye'nin geçmişe dönmesinin söz konusu olmadığını, 90'lı yılları bugüne taşıyanın ise "bölücü terör örgütü" olduğunu belirtti.

Ceylanpınar'da iki polisin evinde şehit edilmesini hatırlatan Davutoğlu, "Faili meçhul diyorlar ya faili meçhulü Ceylanpınar'da yapmaya kalkışan bu terör örgütüydü. Ama biz ne yaptık, evet, faillerini bulduk, faillerin arkasındaki odakları da cezalandırdık, gerekirse tekrar tekrar cezalandırmaya da kararlıyız" diye konuştu.

"90'lı yıllarda faili meçhuller için devlete, o zamanki birtakım yanlış uygulamalar sebebiyle sesini yükseltenler, niçin şimdi faili meçhuller için terör örgütüne bir şey söyleyemiyorlar. Neden sesleri kısık?" diyen Davutoğlu, devlete karşı şahin kesilenlerin, milletin hür iradesinin seçtiği hükümete her türlü ithamda bulunanların, terör örgütlerine ses çıkaramadığını söyledi.

Devletin, şefkat ve kudret ile kaim olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Şanlıurfa'dan bütün vatandaşlarımıza Türkiye Cumhuriyeti hükümeti adına şu taahhütte bulunuyorum, son dönemdeki operasyonlar dolayısıyla sakın ha hiç kimse devletin şefkatinden şüphe etmesin. Bütün vatandaşlarımızın üzerinde şefkat elimiz vardır. Şefkat elimizin karşılığı da hukuk devletidir, demokratik hukuk kurallardır. Kim bir tek vatandaşımıza haksız yere bir davranışta bulunursa hakkında gerekli hukuki işlemi yaptırtırız" ifadelerini kullandı.

Bugün basında yer alan bazı görüntülerle ilgili soruşturma açılmasını istediklerini anlatan Davutoğlu, kimsenin hukuk devletinin cevaz vermediği uygulamaları yapamayacağını belirtti.

"KUDRETİMİZİ EN GÜÇLÜ ŞEKİLDE GÖSTERMEYE MUKTEDİRİZ"

Ülkesine, demokrasiye sadık tüm vatandaşların devletin şefkatinden emin olmaları gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, "Herkes, eğer bir kamu görevlisi yanlış davranırsa onu da soruşturacağımızdan emin olsun. Operasyonlar üzerinden kimse, 'Türkiye eski dönemlere mi dönüyor, 90'lara mı dönüyor' diye bir tereddüt içine girmesin. Şefkatimiz devlet olmanın bir gereğidir. Şefkatin bugünkü karşılığı da demokratik hak ve özgürlüklerdir. Ama bütün milletimiz de emin olsun ki şefkat yanında kudret göstermek gerektiğinde de kudretimizi en güçlü şekilde göstermeye muktediriz" şeklinde konuştu.

Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Masum vatandaşlarımız, komşusuyla, şehriyle, ülkesiyle ama en önemlisi kendisiyle barışık vatandaşlarımız şefkatimizden emin olsun. Ama komşusunu katleden, gece yarısı uyuyan masum insanları öldüren, sınırımızdaki askeri öldüren ya da Suruç'ta olduğu gibi, Diyarbakır'da seçim öncesinde olduğu gibi vatandaşlarımızı katleden. Ya da Diyarbakır'da trafik kazasına müdahale için giden polisimizi katleden, ister DAEŞ olsun, ister PKK olsun, ister DHKP/C olsun, onlar da bilsinler ki bizim devletimizin kudret eli onların üzerinde olacaktır. Bu yaşananlardan herkes gerekli dersi çıkarmalıdır. Bugünlerde bize en çok gelen sorulardan biri şu, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan, 'Yıllardır, aylardır devletin güvencesini hissetmek istiyorduk, Allah razı olsun sizin bu son uygulamalarınızla bu güvenceyi hissediyoruz' diyorlar. Hep bu mesaj geliyor. Ama aman bunu yarım bırakmayın, bizi yalnız bırakmayın. Onlara sesleniyorum, sizi hiçbir zaman yalnız bırakmayacağız, başladığımız işi de hiçbir zaman yarım bırakmayacağız."

"SİZLER BU ÜLKENİN ONURLU, ASİL SAHİPLERİSİNİZ"

Aynı zamanda Çözüm Süreci'ni başlattıkları irade, hedef ve değerler neyse, insanlık onuru adına, herkesin kendi ana dilini kullanma hakkı ve onuru adına, kimsenin etnik ve mezhebi kökeni, siyasi düşüncesi sebebiyle tahkir edilmemesi adına, evrensel insan hak ve özgürlükleri adına ne yapılması gerekiyorsa onu da yapacaklarını belirten Davutoğlu, "İşte barış budur. Hem tarihi kadim kardeşliğimizi hem modern, çağdaş, evrensel ve insan haklarına dayalı vatandaşlık haklarımızı koruyacağız" değerlendirmesinde bulundu.

Her bir vatandaşın, bu ülkenin onurlu, asil sahipleri olduğunu vurgulayan Davutoğlu, kimsenin bir diğer vatandaşa göre bu ülkeye daha fazla malik bulunmadığını dile getirdi.

Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ne bir Türk çıkıp, ne bir Kürt, ne bir Arap, ne bir Sünni, ne bir Şii, ne bir Rumeli muhaciri, ne bir Kafkas muhaciri çıkıp da 'şuraların sahibi benim' deme hakkına sahip değil. Ama hepimiz, Anadolu çocukları, Orta Asya çocukları, Kafkasya çocukları, Balkan çocukları, Orta Doğu çocukları ve Mezopotamya çocukları, Urfa çocukları, hep beraber kardeşiz ve kardeş olacağız. Allah Hazreti İbrahim'in bu diyarında her zaman hissettiğimiz tevhidi ve vahdeti üzerimizden eksik etmesin. Allah bu mübarek topraklardaki Halil İbrahim sofrasının hem manevi hem maddi bereketinden, rahmetinden bizi mahrum bırakmasın. Soframız nasıl Halil İbrahim sofrası olarak bütün masumlara açıksa, bugün Suriye'den gelenler, 25 yıl önce Halepçe'den gelenlere açıksa, bundan sonra da hep açık olsun. Bundan sonra da başını sokacak güvenli bir sığınak, helal rızık için çalışabilecek güvenli bir barınak arayan kim varsa, onlara elimizi uzatma kudretini bize nasip etsin."
Davutoğlu, konuşmasının sonunda, etkinliği düzenleyen sivil toplum kuruluşlarının üyelerine selamlarını iletti.

Yorum

e-Mail adresiniz yayınlanmayacaktır. Lütfen * işaretli alanları doldurunuz.

*

İçerik Yanı Reklam 1